Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Meryem Albayrak, demir eksikliği anemisinin çocuklarda zekayı geri dönüşümsüz olarak olumsuz etkilediğini söyledi.
Albayrak, yaptığı açıklamada, demir eksikliğine bağlı kansızlığın dünyada ve Türkiye'de sık görülen sağlık sorunlarından biri olduğunu söyledi.
Toplumu demir eksikliğinin olumsuzlukları konusunda bilgilendirmenin önem taşıdığını belirten Albayrak, "Kansızlık, yani anemi pek çok hastalığın bulgusu olabileceği gibi kendisi de kişide özellikle büyümekte olan çocuklarda ciddi problemlere neden olabilir. Demir eksikliği anemisi, çocuklarda zekayı etkilemektedir. Zeka geri dönüşümsüz olarak etkilenmektedir. Yani demir tedavisi versek dahi çocuk o kaybettiği fonksiyonu tekrar kazanamıyor" diye konuştu.
Albayrak, demir eksikliğinin çocuklarda bazı sistem hastalıklarına zemin hazırladığını, sinir sistemiyle ilgili bazı problemlere de yol açtığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Çocuğun öğrenme yetisini azaltıyor. Bazı epileptik durumlara, sara nöbetine, huzursuz bacak sendromu dediğimiz bacakta ağrı ve hareketlilik isteğiyle seyreden duruma yatkınlık artıyor. Bunun dışında bağışıklık sistemini bozarak enfeksiyonlara daha sık neden oluyor. Bu nedenle demir eksikliğinin tanısı ve çözümü büyük önem taşıyor. Kansızlıkta, belirti olarak çocuklarda solukluk, halsizlik, keyifsizlik ve etrafa ilginin azalması gibi bulgular olabileceği gibi aslında hiçbir bulgu da vermeyebilir. Bu durumda çocuklarda beslenme sorunları olduğunda ailelerin doktora başvurmaları doğru olacaktır."
SÜT GÜNDE İKİ BARDAKTAN FAZLA TÜKETİLMEMELİ
Albayrak, sütün faydalı bir içecek olmasına karşın günde iki bardaktan fazla tüketilmesinin özellikle iki yaşın altındaki çocuklarda demir eksikliğine zemin hazırladığına dikkati çekerek, et ve yumurta gibi proteinlerin de yeteri kadar alınması gerektiğini vurguladı.
Halk arasında az miktarda verilen pekmezin demir eksikliğini gidereceği düşüncesinin yaygın olduğunu aktaran Albayrak, pekmezin daha fazla tüketilmesi gerektiğini söyledi.
Albayrak, kansızlığın önlenmesi için Sağlık Bakanlığının "Demir Gibi Türkiye Projesi" ile 4 aydan bir yaşa kadar çocuklara demir desteğinin önerildiğini dile getirerek, "Demirin fazla olduğu kırmızı et, yumurta, ceviz, karaciğer gibi gıda takviyesiyle çocukların besinlerini zenginleştirmek gerekir. Ayrıca çocuklarda çay ve kahve içilmesine de sınırlama getirilmesi gerekir hatta hiç tüketmemeleri gerekiyor. Çay da kahve de demir eksikliğine neden olan iki madde. Ailelerin bu konuda da dikkatli olması gerekiyor. Demir eksikliği, huzursuz bir yaşama neden olur ve çocuklarda demir eksikliği engellenirse ya da giderilirse çocukların daha huzurlu, daha mutlu ve daha akıllı olacağını söyleyebiliriz" diye konuştu.
13 Mayıs 2015 Çarşamba
Demir eksikliği çocuklarda zeka geriliğine neden oluyor.
İnmede ilk 3 saate dikkat!
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer alan inme (beyin felci) aslında ‘geliyorum’ diyen bir hastalık. Ancak toplumda sık görülmesine rağmen hala yeterli bilincin oluşmadığından dolayı ne koruyucu önlemler alınıyor, ne hastalığın belirtileri fark edilebiliyor.
İnme geçiren bir hastaya müdahalede zamanın çok kritik önem taşıdığı da bilinmediğinden erken müdahale ile kurtarılabilecek hayatlar kaybedilebiliyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yunus Aydın "İlk 3 saat içinde yapılabilecek damar içindeki tıkacı çözen ve dışarı çıkartan yöntemlere hastanın erişimini sağlamak hayati öneme sahiptir" diyor. Prof. Dr. Aydın 10 Mayıs Avrupa İnme Önleme Günü kapsamında önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.
Çoğu kişinin telaffuz etmekten bile çekindiği ve bu korkunun "Felç geçireceğime öleyim daha iyi!" cümlesiyle açığa vurulduğu inme halk arasında felç olarak da isimlendiriliyor. Ancak böylesine çekinilen bir hastalık olmasına rağmen, ne yazık ki hastalığa karşı bilinç hala yok denecek kadar az. Sakat bırakan hastalıklar sıralamasında ilk sırada gelen ve başkasına muhtaç hale getiren inme, hem kişiyi hem de ailesini yıpratıyor, sosyal yaşantısından koparıyor, uzun yıllar yatağa mahkum bırakabiliyor. Hastalığa sağlıksız beslenmeden yüksek tansiyona, hareketsizlikten genetik faktörlere, obeziteden diyabete, kalp hastalıklarından sigara ve alkol kullanımına dek birçok faktör yol açıyor. Genellikle orta ve ileri yaş hastalığı olarak bilinse de çocukluk çağında da görülebilen inme, beynin damarsal nedenlerle bir kısım işlevini kaybetmesi anlamına geliyor. Beyne kan akımını sağlayan damarlardan birinin tıkanmasıyla, beyne giden kan akımının yavaşlaması ya da durması sonucu ortaya çıkıyor. Felç; ani görme kayıpları, baş dönmesi, dengesizlik, hafızada bozukluk olarak kendini gösterirken, öncesinde geçici iskemik atak denilen ve bu belirtilerin kısa süreli ortaya çıkıp düzelmesini takip eden ataklar da olabiliyor. Bu nedenle geçici belirtilerin de dikkate alınarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması şart. Acıbadem Fulya Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yunus Aydın, inmede erken müdahalenin hayat kurtardığını belirterek "İlk 3-4 saat içinde yapılabilecek damar içindeki tıkacı çözen ve dışarı çıkartan yöntemlere hastanın erişimini sağlamak hayati öneme sahiptir" diyor.
BELİRTİLERE KARŞI BİLİNÇLİ OLUNMALI
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer alan inmenin belirtilerine karşı bilinçli olunması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yunus Aydın "Tıkanmış damarı açmaya yönelik pıhtıyı eritici ve dışarı alıcı, damar içi girişimler ilk 3 saatte uygulanmak kaydı ile hasarın oluşumuna engel olabilir, erken iyileşmeyi sağlayabilir. Cerrahi ve girişimsel damar içi uygulamalar sonrası geriye kalan hasarlar, iyi bir rehabilitasyon uygulaması ile azaltılıp, aktif yaşama geri dönüş sağlanabilir" diyor. Bu işlem için deneyimli, farklı uzmanların birlikte işbirliği yaptığı, girişimsel inme merkezlerinin gerekli olduğunu belirten Prof. Dr. Aydın "İnsan, yeterli tıbbi donanım, fizik alan ve bunların ahenkli çalışmasını sağlayacak bir eşgüdüm hayat kurtarır. Gelişmiş ülkelerde bu sayılanların içinde bulunduğu, zamana karşı olan bu yarışta hizmeti hastanın ayağına götürebilen, hareketli büyük ambulanslar kullanılmaktadır" diyor.
SİNİRSEL KAYIPLAR İKİNCİL HASARA BAĞLI
Kafa içi basıncını ani olarak artıran her olayda, erken müdahale hayat kurtarıyor. Beyin içine kanama olduğu anda, kan kitlesi etraftaki beyin dokusunu yırtarak "birincil" denilen hasarı yapıyor, birincil hasarı tedavi etmek mümkün olmuyor. Prof. Dr. Aydın, kan pıhtısının boyutu arttıkça, birincil hasara uğramayan beyin dokusunda, kitle etkisiyle ödem oluştuğunu ve bunun ikincil hasara neden olduğunu belirterek "Hastanın sinirsel kayıpları da genelde bu ikincil hasara bağlıdır. Tedavide hedef ikincil hasarı önlemektir. Bu nedenle erken cerrahi müdahale hayat kurtarır" diyor.
YANLIŞ ALIŞKANLIKLARI DEĞİŞTİREREK ÖNLEMEK MÜMKÜN
Yaşam tarzında yapılacak bazı değişikliklerle inme riskini düşürmek mümkün. Bunun için mutlaka hareketsizlikten kaçınarak egzersiz yapmak, sigara ve alkolden uzak durmak, bol su içmek, meyve ve sebze tüketmek, yağ ve tuz tüketimini azaltmak, ilaçları doktorun tavsiye ettiği şekilde almak büyük önem taşıyor.
Gülsuyu sivilceleri kurutuyor
Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, sivilcelere karşı gülsuyu önerisinde bulundu.
Ertek, "Yıllar önce keşfedilen gülsuyu cilt için oldukça faydalıdır. Güzel kokusunda faydalanılarak ihtiyaç halinde parfüm değeri verilmiş, aynı zamanda cilt bakımında da kullanılmış." dedi.
Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, sivilcelere karşı gülsuyu önerisinde bulunarak şöyle konuştu:
"Cildi nemlendirme ve temizleme özelliğine sahip gül suyunu, buzdolabında saklayıp soğuk soğuk uygularsanız, aynı zamanda yüzünüzün kan dolaşımını da hızlandırmış olursunuz. Böylece gülsuyu ile nemlenen yüzünüz, doğal canlı görünümüne de kavuşur. Özellikle makyaj temizlemek için faydalanabilirsiniz. Gülsuyunda dikkat edeceğiniz en önemli husus yüzde 100 doğal olmasıdır. Gülsuyu her cilt için uygundur. Yağlı cildin nem dengesini sağlar, kuru cildi nemlendirir, akne ve sivilcelerle savaşır. Gülsuyunun cilde diğer bazı faydaları ise şunlardır; ciltteki kızarıklık ve şişkinliği alır, tıkanmış gözenekleri açar, cilde ışıltı-enerji verir, sivilceleri kurutur, cilt kuruluğunu önler gibi. Yağlı cilt görünümünü ortadan kaldırmak için haftada 2 kere Gül suyunu pudra ile karıştırarak maske hazırlayıp yüzünüze uygulayın. Bu maskeyi yine gülsuyu ile temizleyin. Sivilceli ciltler için ise sabah saatlerinde de bir pamuk yardımı ile sivilceli bölgelerinize gül suyunu sürün. Bu işlem sivilceleri kurutacaktır."
12 Mayıs 2015 Salı
Uyku apnesindeki büyük tehlike
Uyku apnesinin bir çok hastalığa neden olmakla birlikte yaşam kalitesini de olumsuz etkilediğini kaydeden Op. Dr. Bahadır Baykal, şu bilgilere yer verdi:
“Özellikle orta ve şiddetli apne varlığında depresyon sık görülen bir belirtidir. Kalp Hastalığından reflüye, cinsel fonksiyon bozukluğundan beyin kanamasına pek çok hastalığa neden olan uyku apnesine bağlı gelişen ölüm oranı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaktadır. Tedavisi yapılmış uyku apneli hastalarının sosyal hayatlarında ve yaşam kalitelerindeki düzelme bizleri bu hastalığı, nedenlerini, sonuçlarını ve tedavisini daha fazla araştırmaya itiyor.
Op.Dr.Bahadır Baykal,”Uykuda nefes kesilmesi olarak tarif edilebilir, solunum ani olarak durur ve bir süre öyle kalır. Sonra büyük bir eforla tekrar nefes alma çabasına girer kişi. Bu durum uykuda o kadar sık tekrarlanır ki; kişinin uykusu sürekli bölündüğünden ertesi gün yorgun kalkar.Öncelikle şunun altını çizelim; iyi bir gece uykusu bir lüks değil, zorunluluktur. Keşke uyku apnesi sadece sıkıntılı bir uyku durumu olsa, ama yapılan araştırmalar, bu hastalığın hayatı tehdit eden bir duruma geldiğini göstermektedir.”diye ifade etti.
Op.Dr.Bahadır Baykal,”Gece nefes alamayan hastada oksijen düzeyi düşerken karbondioksid düzeyi yükselir, beyin adrenalin salgılar ve zamanla tansiyon yükselir, Kalp de bu durumdan etkilenir ve ritm bozukluğu gelişebilir, bir müddet sonra kalp yetersizliği gelişir. Akciğer genişlemesi sonrasında meydana gelen reflü de günlük hayatta sık karşılaştığımız bir sorun. Dengesiz hormon salgılanması beyin kanamasına, damar tıkanıklığına yol açabilir. Felç ve kalp krizi riski artar.”dedi.
Op.Dr.Bahadır Baykal,”Bu kişiler uyku bölünmesi yaşadığından yorgun uyanırlar. Gün içinde buldukları her an uyumak isterler,özellikle iş yerinde ve direksiyon başında uyumamak için mücadele veriyorsanız hemen uyku apnesi ile ilgilenen bir doktora başvurun. Bunun dışında dikkat bozukluğu, unutkanlık ve konsantrasyon güçlüğü başlamıştır. Özellikle orta ve şiddetli apne varlığında depresyon sık görülen bir belirtidir.
Uyku apnesi trafik kazaları riskini iki katına çıkarır.Yaklaşık 28 milyon uyku apneli kişinin olduğu ABD’de bazı eyaletlerde tedavi edilmemiş şiddetli apnesi olan şoförlerin trafiğe çıkmaları yasaklanmış ve bu konuda ağır müeyyideler getirilmiştir.”diye belirtti.
Op.Dr.Bahadır Baykal,”Beklenen ömür süresini dörtte bir oranında kısaltan bir hastalık uyku apnesi. Tedavi edilmeyen şiddetli uyku apnesi hastalarında ise beklenen yaşam süresi 10-15 senedir. Ölüm uyku apnesine bağlı ortaya çıkan komplikasyonlardan dolayı, kalp krizi, beyin kanaması vb. olmaktadır.”diye söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:“Kişinin uyku testi sonrasında ortaya çıkan sonuçlarına göre tedaviyi yönlendirmek gerekir. Çok ağır olgularda sadece cihaz (CPAP) verebiliyoruz ama bu cihaza uyum da sandığımız kadar kolay olmuyor. Hasta her gittiği yere cihazı taşımak zorunda kalıyor, özellikle genç çiftlerde cihazla uyuma alışkanlığı cinsel hayatıda etkileyebiliyor. Bir süre sonra çiftler arasında soğukluğa sebep olabiliyor.”dedi.
Op.Dr.Bahadır Baykal son olarak şunları söyledi:“Ayrıntılı muayene yaptığımız hastalarda burun kemiği eğriliği, burun et büyümesi ya da bademciklerin iriliği gibi durumlar varsa cihaz verilecek olsa bile öncelikle bu sorunların halledilmesi gerekir. Özellikle burun kemiği eğriliği cihaz kullanımını zorlaştıran bir nedendir, mutlaka ameliyatla bu sorun giderilmelidir. Bir kısım hastada ise yumuşak damak ve dil köküne yönelik germe-açma cerrahileri ile pasajı genişletmeye çalışıyoruz.”diye ifade etti.
Meme kanseri değil geç kalmak öldürüyor.
Erken evrede teşhis edilen meme kanserinde tam tedavinin mümkün olduğunu dikkat çeken uzmanlardan yeni geliştirilen ilaçlar sayesinde artık kadınların korkulu rüyası olan memenin alınmasına gerek kalmadığı müjdesi geldi.
Meme kanseri bilinçlendirme ayı nedeniyle Gazi Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Benekli, Türkiye Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Varol Çelik, Sağlıkta Umut Vakfı ve Kansere Karşı Elele Federasyonu Üyesi Doç. Dr. Nejat Özgül, Europa Donna Türkiye-Meme Hastalıkları Koalisyon Derneği Başkanı Violet Aroyo basın toplantısı düzenledi.
BELİRTİ VERMEDEN YAKALAMAK GEREK
Meme kanserinde öncelikli hedeflerinin, hastalığın belirti vermeden yakalanması olduğunu, bu durumda yüzde yüz tedavi şansı olduğunu dile getiren Varol Çelik, ``Bu hastalıktan değil, tanıda gecikmeden korkuyoruz`` dedi.
Kanseri daha oluşmadan yakalamak istediklerini belirten Çelik, tarama için yakınması olmayanların başvurmasının büyük önem taşıdığına işaret etti.
Türkiye`deki tedavi imkanlarının dünya standartlarının üzerinde olduğunu, kadınların bu konuda bilinçlendirilmesinin önem taşıdığını anlatan Çelik, şu bilgileri verdi:
``Kendi kendine elle muayene önemli. Bunun yanında mamografi çekilmesinin de hiçbir sakıncası olmadığının bilinmesi lazım. Mamografi çekilirken alınan radyasyon sınır ötesi uçak yolculuğu sırasında alınan ile aynı düzeyde. Tanı konulduktan sonra da hekimin tedaviyle ilgili önerisi mutlaka yerine getirilmeli.``
Meme kanserinin yüzde 90`ının süt kanallarından, yüzde 10`unun da meme dokusunun kendisinden kaynaklandığını bildiren Çelik, ``Meme kanserli kadınların en büyük korkusu memesinin alınmasıdır. Artık geliştirilen ilaçlar sayesinde çoğu hastada hastalıklı dokunun alınması yeterli oluyor, memenin alınmasına gerek kalmıyor`` diye konuştu.
Kanserin çevre ve uzak organlara sıçramaması halinde tedavi şansının arttığını vurgulayan Çelik, ``Kadınlar ellerine kitle gelmesine rağmen `yakınma yok` diye doktora gitmiyor. Bu nedenle ancak vakaların yüzde 50`sini erken evrede yakalıyoruz`` ifadesini kullandı.
HANGİ EVREDE OLDUĞU ÖNEMLİ
Gazi Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Benekli de erken evrede yakalanması halinde memenin alınmasına gerek kalmadığını belirterek, ışın tedavisi ve sonrasında koruyucu tedavi uygulandığını, buna tümörün büyüklüğüne göre karar verildiğini bildirdi.
Tümörün lenf bezi ya da koltuk altına yayılıp yayılmadığının tedavi açısından önemine işaret eden Benekli, tarama yöntemleri sayesinde dördüncü evrede yakalanan hasta sayısının giderek azaldığını belirtti.
Benekli, risk grubundakilerle ilgili bilgi verirken genetik yatkınlık, aile öyküsü, erken ve geç doğum, sigara, hareketsiz yaşam ve beslenme gibi faktörlerin riski artırdığına dikkati çekti.
KORKUYORUZ AMA KORUNMAYI BİLMİYORUZ
Sağlıkta Umut Vakfı ve Kansere Karşı Elele Federasyonu Üyesi Doç. Dr. Nejat Özgül ise yapılan araştırmaya göre halkın en çok kanserden korkmasına rağmen buna karşı ne yapması gerektiğini bilmediğini söyledi.
Sigara, obezite ve yaşam süresinin yükselmesinin kanser oranlarında artışa yol açtığını ifade eden Özgül, Sağlık Bakanlığı`nın ücretsiz tarama programıyla meme, kolon ve rahim ağzı kanserinde erken tanının mümkün olduğunu kaydetti.
Bir soru üzerine, meme kanserinin bir ile dört arasında evreleri bulunduğunu belirten Özgül, ``En çok engellenebilir kanserlerle karşılaştığımız zaman üzülüyoruz`` dedi.
16 yıl önce meme kanserini yenen, annesi ve üç teyzesini meme kanserinden kaybeden Violet Aroyo da ailesinde bu hastalık görülenlerin taramalarını ihmal etmemesi önerisinde bulundu.
Hızlı kilo vermenin zararları
Fazla kilolarıyla başı dertte olanların en büyük isteği kısa zamanda kilolarında kurtulmak, incecik bir bedene sahip olmaktır. Hızlı kilo vermek adına izlenen diyet tutumu çok düşük kalorili, ağır egzersizlerin yapıldığı, metabolizmanın alışkın olmadığı eforla karşılaştığı programlara dayanır.Ancak bu agresif kilo verme isteği yanında birçok sağlık sorununu beraberinde getirir. Avusturya Sen Jorj Hastanesi Diyetisyen Sema Mamak hızlı kilo vermenin tehlikeli yanları ile ilgili önemli bilgiler verdi.
UZUN SÜRE AÇLIK VE KAN ŞEKERİNİN DÜŞMESİ
Hızlı kilo vermek için yapılan düşük kalorili diyetler genelde karbonhidrat açısından oldukça fakirdir. Alınan az kalorinin yanında karbonhidrat tüketiminin de çok az olması kan şekeri seviyesinin sürekli düşük seyretmesine eden olur. Bu durum açlık hissinin artmasına hatta zaman zaman dayanılmaz hale gelmesine, asabiyete, halsizlik ve yorgunluğa neden olur. Açlık hali daha da uzarsa konsantrasyon yetersizliği, zihinsel bulanıklık hatta efor gerektiren işler yapılırken bayılmalara neden olabilir.
KAS KAYBI VE BUNA BAĞLI ORGAN FONKSİYONLARINDA BOZUKLUK
Uzun süre düşük kalorili diyete maruz kalan vücut aç kalarak kas kaybetmeye başlar. Beslenmeyle doğrudan ilişkili olan organlarımız karaciğer ve böbrek kas erimesine bağlı olarak fonksiyon kaybetmeye başlar. Kalp kaslarının erimesi ve hatta kemik yoğunluğu uzun süren düşük kalorili diyetler sonucunda oluşabilir. Kemik yoğunluğunun azalması eklem ağrılarına, yorgun uyanmaya neden olurken, kalp kasının erimesi kalp krizlerine kadar varabilir.
METABOLİZMA HIZININ YAVAŞLAMASI
Hızlı kilo vermenin zararlarını günümüzde birçok kişi üzerinde olumsuz olarak görebilmekteyiz. Dünya Sağlık Örgütünün önerilerine göre aylık kilo kaybı 4 kg. ortalamasında olmalıdır. Yaşı genç bireylerde, aktif spor yapan bireylerde ya da erkeklerde aylık kilo kaybı 6kg kadar ulaşması zararlı bir durum teşkil etmemektedir. Ancak bu ortalamalardan daha hızlı kilo vermeye çalışmak kesinlikle yağ dokusundan gerçekleşmeyeceği için ciddi anlamda zararlı ve sağlıksız bir durumdur.
Hızlı kilo kaybı süreci sırasında metabolizma yavaşlar ve su dokusu kaybı yaşandığı için vücut üzerinde birtakım sağlık sorunları oluşur. Ayrıca bunların dışında hızlı kilo vermenin zararları arasında, safra kesesi taşı, sindirim sistemi bozuklukları, dolaşım problemleri, tansiyon dengesizlikleri de şok diyetlerin sonuçlarıdır. Ve hızlı kilo vermenin zararları arasında en büyük riski taşıyan ise kalp krizine sebep olabileceği ihtimalinin yüksek oluşudur. Bu da ani ölümlerle sonuçlanabilmektedir.
VÜCUT SIVI- ELEKTROLİT DENGESİNİN BOZULMASI
Hızlı kilo vermeye başlayan kişiler çok ciddi boyutlarda vücutlarına zarar verirler. Örneğin bu tür kilo kayıplarında yapılan en birinci hata tek yönlü beslenmelerdir. Vücuda ihtiyacı olan ana besinler alınmadığı zaman vücut direnci hızla düşmektedir ve birçok rahatsızlıklar belirmeye başlamaktadır. En dramatik olan vücudun sıvı eloktrolit dengesinin bozulmasıdır.
Kalpte ritim bozuklukları ve yine yukarıda belirtildiği gibi ani kalp ölümleri ortaya çıkmaktadır. Şok durumlarına bağlı tansiyon düşmeleri görülür.
Özellikle sıcak mevsimlerde ve egzersiz yapıldığı durumlarda susuzluğun giderilmesi dehidratasyonun önlenmesi açısından önemlidir. Özellikle ketojenik çok düşük kalorili diyetlerde ilk birkaç günde görülen hızlı kilo kaybı ve yorgunluğun çoğu zaman nedeni su kaybına bağlı dehidratasyondur. Bu durumda su içilmeli, su kaybına neden olan alkol ve kafeinden uzak durulmalıdır. Vücut suyunun %2 kaybı bile fizik ve mental durumu, ısı düzenlenmesini bozabilir.
HIZLI KİLO VERİRKEN SAÇLARINIZDAN OLMAYIN!
Saç dökülmesi her zaman yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan bis sorun değildir. Maalesef hızlı kilo verme arzusuyla yapılan ketojenik yani kronik açlığa sürükleyen diyetler de saç dökülmesine neden olabilir. Şiddetli psikolojik stres, hormonal ve metobolik stres, özellikle yeterli protein ve mineral içermeyen hızlı kilo verdiren diyetler saç dökülmesine neden olur. Özellikle çinko, selenyum, magnezyum gibi minerallerin yeterli alınmaması saç tırnak sağlığını olumsuz etkiler.
HIZLI VERİLEN KİLOLAR HIZLA GERİ DÖNER!
Verilen kiloların yeniden hızla geri dönmesinin nedenini, kiloyu vermek için yapılan diyet tutumunda araştırmak lazım. Hızlı kilo vermek için yapılan ilk girişim karbonhidrat ve proteinden fakir, enerji bakımından yetersiz, vitamin-mineral açısından vücudun ihtiyaçlarını karşılamayacak bir beslenme programını uygulamaktır.
Kilolar bu şekilde verilse bile izlenen bu diyet tutumu uzun süre tolere edilemeyeceği için ve kişi normal beslenme seyrine döneceği için kilolar yeniden hızla gelir. Dolayısıyla uygulanması en mantıklı olan yol; uzman kontrolünde kişinin fizyobiyolojik ihtiyaçlarının düşünüldüğü, kilosunun yaşının, soysal ve ekonomik hayatının hesaplanarak planlandığı, tamamen bireye özel beslenme programıyla kilo vermektir.
Beyin felci
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer alan inme (beyin felci) `geliyorum` diyor. İnme geçiren bir hastaya müdahalede zamanın çok kritik önem taşıdığı bilinmediğinden erken müdahale ile kurtarılabilecek hayatlar kaybedilebiliyor.
İLK SAATLER
Acıbadem Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yunus Aydın "İlk 3 saat içinde yapılabilecek damar içindeki tıkacı çözen ve dışarı çıkartan yöntemlere hastanın erişimini sağlamak hayati öneme sahiptir" diyor. Prof. Dr. Aydın bu rahatsızlığı ve dikkat edilmesi gerekenleri anlatıyor:
ÇOCUKLARDA GÖRÜLÜYOR
Genellikle orta ve ileri yaş hastalığı olarak bilinse de çocukluk çağında da görülebilen inme, beynin damarsal nedenlerle bir kısım işlevini kaybetmesi anlamına geliyor. Beyne kan akımını sağlayan damarlardan birinin tıkanmasıyla, beyne giden kan akımının yavaşlaması ya da durması sonucu ortaya çıkıyor.
BELİRTİLER:
Felç; ani görme kayıpları, baş dönmesi, dengesizlik, hafızada bozukluk olarak kendini gösterirken, öncesinde geçici iskemik atak denilen ve bu belirtilerin kısa süreli ortaya çıkıp düzelmesini takip eden ataklar da olabiliyor. Bu nedenle geçici belirtilerin de dikkate alınarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalı.
ERKEN MÜDAHALE...
Kafa içi basıncını ani olarak artıran her olayda, erken müdahale hayat kurtarıyor. Beyin içine kanama olduğu anda, kan kitlesi etraftaki beyin dokusunu yırtarak `birincil` denilen hasarı yapıyor, birincil hasarı tedavi etmek mümkün olmuyor. Kan pıhtısı boyutu arttıkça, birincil hasara uğramayan beyin dokusunda, kitle etkisiyle ödem oluşturuyor ve bu da ikincil hasara neden oluyor. Bu nedenle erken cerrahi müdahale hayat kurtarır.
BU ÖNERİLERE DİKKAT
Yaşam tarzında yapılacak değişikliklerle inme riskini düşürmek mümkün. Bunun için hareketsizlikten kaçınarak egzersiz yapmak, sigara ve alkolden uzak durmak, bol su içmek, meyve-sebze tüketmek, yağ ve tuzu azaltmak, ilaçları doktorun tavsiye ettiği şekilde almak büyük önem taşıyor.
Her 3 saniyede 1 kişiyi öldürüyor.
Küresel bir sağlık sorunu olan sepsisten, dünya genelinde her 3 saniyede 1 kişi hayatını kaybediyor. Sepsisin Türkiye'deki seyri ile ilgili net bir bilgi yok ama her yıl 150 ile 200 bin kişinin bu sebepten öldüğü tahmin ediliyor.
Türk Yoğun Bakım Derneği, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda "20. Uluslararası Yoğun Bakım Sempozyumu" düzenledi.
Sempozyum kapsamında Dünya Yoğun Bakım Dernekleri Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Jean-Louis Vincent, Küresel Sepsis Birliği (GSA) Başkanı Prof. Dr. Konrad Reinhard ve Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Necmettin Ünal'ın katılımıyla basın toplantısı yapıldı.
Necmettin Ünal, sepsisin halk arasında "kan zehirlenmesi" olarak yanlış adlandırıldığına değinerek, sepsisi, "enfeksiyonlara karşı vücudun verdiği kontrolsüz yanıtın kendi doku ve organlarında zarar vererek, ölüme kadar giden organ disfonksiyonları oluşturması" şeklinde tanımladı.
Erken tanı ve tedavi yapılamaması, kaçınılmaz bir şekilde çoklu organ yetmezliği ve ardından ölümle sonuçlandığını dile getiren Ünal, alınan önlemlere rağmen sepsisin görülme sıklığı her yıl yaklaşık yüzde 13 oranında artış gösterdiğini kaydetti.
Prof. Konrad Reinhard, Prof. Necmettin Ünal, Prof. Jean-Louis Vincent Prof. Konrad Reinhard, Prof. Necmettin Ünal, Prof. Jean-Louis Vincent Ünal, sepsisin, dünyada 30 milyon civarında insanı etkileyen ve 8 milyondan fazla kişinin ölümüne yol açan bir sağlık sorunu olduğuna dikkati çekerek, "Dünyada sepsisten her 3 saniyede 1 kişi ölüyor ve yakın zamanda yapılan çalışmalar yoğun bakım ünitelerinde sepsis nedeni ile tedavi edilen hastaların üçte birinden fazlasının kaybedildiğini gösteriyor" diye konuştu.
Sepsisten ölüm oranlarının ülkeye, yoğun bakıma ve alınan önlemlere göre değişiklik gösterdiğini anlatan Ünal, "Ölüm oranları yüzde 30-60 arasında değişiyor. Bunun en ileri formu olan septik şok yani kan basıncının düzeltilemez şekilde düştüğü durumlarda ölüm oranı yüzde 80'lere kadar çıkıyor. Bu, hem halk sağlığı hem maliyet açısından ciddi problem. Çünkü Avrupa'da bir sepsis hastasının sadece hastane maliyeti 25 bin avro. Türkiye'de sepsisin ne sıklıkta görüldüğü hakkında net bir bilgi yok. 'Türkiye'de her sene 150-200 bin kişi sepsisten kaybediyoruz' diye tahmin ediyorum" dedi.
"ANTİBİYOTİK DİRENCİ ÇOK ÖNEMLİ BİR SORUN"
Prof. Dr. Jean-Louis Vincent da yoğun bakım ünitesine kabul edilecek hasta türlerini seçerken dikkatli olmak gerektiğini vurguladı.
Antibiyotik direncinin yoğun bakımı nasıl etkilediğine ilişkin bir soru üzerine Vincent, antibiyotik direncinin dünya çapında önemli bir sorun olduğuna dikkati çekerek, antibiyotiklerin sadece yoğun bakım, hastane ve hastane dışındaki doktorlar tarafından değil, veterinerler tarafından da gereğinden fazla kullanıldığını dile getirdi. Vincent, bu konuda ortaklaşa bir şeyler yapılması ve antibiyotik tedavisindeki yükü azaltmak gerektiğinin altını çizerek, dirençli organizmalara odaklanmanın önemine dikkat çekti.
"TEMİZ BAKIM SAĞLAYARAK BUNU BAŞARABİLİRİZ"
Prof. Dr. Konrad Reinhard ise Sepsisi önleyebilmek için öncelikle enfeksiyonların önlenmesi gerektiğini vurguladı ve şöyle konuştu: Prof. Konrad Reinhard, Prof. Emin Gümüş Prof. Konrad Reinhard, Prof. Emin Gümüş "Bunun bir yolu da aşı. Sıtma, ebola, influenza gibi hasalıklar çok kolay sepsise dönebiliyor. Aşı burada bir seçenek. Sepsis vakaları içinde yüzde 5-10'unun hastanede önlenebildiğini görüyoruz. Temiz bir bakım sağlayarak, hastanedeki hijyen koşullarını sağlayarak bunu başarabiliriz. Hastalık görülme sıklığını azaltmak için sepsisin olabildiğince erken dönemde tespit edilmesi, tanısının konulması, ilk organ disfonksiyonu belirtileri ortaya çıktığında bu belirtilerin çok net anlaşılabilmesi gerekiyor."
11 Mayıs 2015 Pazartesi
Tüp bebek tedavisi kanser riskini artırmaz
Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçların kadınlarda kansere yakalanma riskini artırdığı yönündeki tezlere Anatolia Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezi Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaralı'dan yanıt geldi. Yaralı "Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar, kandan hızlıca temizlenen ilaçlar. Vücutta birikici etkileri yok. Dolayısıyla tüp bebek tedavisi görmüş olmak rahim, yumurtalık ve meme kanserine yakalanma riskini arttırmas" dedi. Kanser hastalarının tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olabilmesi için dikkat edilmesi gerekenleri de anlatan Yaralı " kanser tedavisini yapan doktor ile tüp bebek tedavisini yapan doktorun işbirliği içinde olmalı. Embriyo dondurma seçeneği hastaya sunulmalı" dedi.
8 Mayıs 2015 Cuma
Kulak ağrısı için ipuçları
Kulak ağrısı kişiyi hayattan bezdiren, ona büyük acı veren ağrılardandır. Kulak ağrısı için ne yapılır, doğal yollar nelerdir?makalemizde kulak ağrısından kurtulma yöntemlerine yer verdik.
Soğuk ve sıcak kompres uygulayın!
Sıcak su torbalarını insanlar genel vücutlarındaki ağrıyı dindirmek kullanırlar. Kulağınızda ağrı varsa kulağınıza da bu torbaları tutabilirsiniz. Kimisine sıcak, kimisine soğuk kompres şifa olacaktır.
Kulak ağrısını kesen kocakarı ilacı diye tabir ettiğimiz bir yöntem de kulağa yağ damlatmaktır. Zeytinyağını ocakta biraz sarımsakla kavurun ve bu yağdan ılık şekilde kulağınıza damlatın.
Soğandan bir parça kesin ve ağrıyan kulağınızın içine, kazayla kaçırıp orda kalmasına neden olmayacak şekilde tutun. Veya soğanın suyu sıkın, bu sudan bir kaç damla kulağınıza damlatın.
5 diş ince doğranmış sarımsağı yarım su bardağı kaliteli zeytinyağı ile karıştırıp, ocakta kısık ateşte ısıtın.Sarımsakları iyice ezip suyunu çıkarın. İçine 20 damla organik okaliptüs esansiyel yağı ekleyin. 7 gün boyunca kulaklarınıza 2’şer damla koyun.
Kulak zarınız delikse bu yöntem sizin için uygun değildir.
1/4 su bardağı zeytinyağı
10 damla çay ağacı esansiyel yağı
10 damla lavanta esansiyel yağı
Tüm malzemeyi karıştırın ve kulaklarınız için bir kaç damla uygulayın. Enfeksiyonu azaltır ve enflamasyonu giderir.
Fesleğen yaprağını ezip suyunu çıkarın. Kulak deliğinize ikişer damla damlatın.
Turp şiddetli kulak ağrısını gideren doğal yöntemlerdendir.
Biraz turpu doğrayın ve hardalyağı ile karıştırıp ısıtın.
Soğumaya bırakın, ardından süzüp ağrıyan kulağa bir kaç damla damlatın
Gestasyonel diyabet
Hamilelerde insülin ihtiyacıarttığı için özellikle risk grubu içerisinde olan hamilelerde şeker hastalığı ortaya çıkabilir.
Anne adayının 30 yaşın üzerinde olması, şişman olması, anne veya babasında tip 2 şeker hastalığı bulunması, daha önce doğum ağırlığı 4 kilo olan bir çocuk dünyaya getirmiş olması risk faktörleriolarak sayılabilir.
Genellikle hamilelik esnasında şeker hastası olan anne adayında bîr şikayet ortaya çıkmaz. Yükleme testi sayesinde tesadüfen farkedilir. Fakathamilelik diyabeti gelişen kadınlarda idrar yolu iltihapları ve tansiyon yüksekliği diğer kadınlara oranla daha fazla görülür.Ayrıca bebeği de doğumdan sonra bazı tehlikeler beklemektedir
Hamilelerde ortaya çıkan şeker hastalığı, hamilelik boyunca ve doğum sırasında özel olarak gözlem altında tutulmalıdır. Hamilelik boyunca her gün doktorun belirlediği sıklıkta şeker kontrolü yapılmalı ve kan şekerini yükseltmeyecek bir diyet uygulanmalıdır. Kan şekeri diyetle kontrol altına alınamıyorsa insülin tedavisine başlanılması gerekli olabilir.
Hamilelik şekeri görülen kadınlarda, ileri yaşlarda diyabet çıkması ihtimali yüksektir.
Kadınların meme kanseri riskine önlemleri
Meme kanserine yakalanma riskinin yaş ilerledikçe arttığı bildirildi.
"Füsun Sayek Kültür ve Sanat Etkinlikleri" için Hatay’a gelen Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Genel Sekreteri Prof. Dr. Şuayib Yalçın, yaptığı açıklamada, kadınlarda kanser ölümleri arasında meme kanserinin ilk sırada yer aldığını söyledi.
Yaş ilerledikçe meme kanserine yakalanma riskinin artığını ifade eden Yalçın, şöyle devam etti: "Her yıl dünyada 1 milyondan fazla, Türkiye’de de yaklaşık 150 bin kişi meme kanserine yakalanıyor. Ayrıca yılda toplam 7 milyon 600 bin kadını kanser nedeniyle kaybediyoruz. 40-49 yaş arasında her 66 kadından 1’inde, 50-59 yaş arasında da her 40 kadından 1’inde meme kanserine yakalanma riski var. Bu risk yaş ilerledikçe daha da artmakta. Avrupa’da meme kanserinin daha yaygın olmasının nedeni de bu. Türkiye’de kadınların çalışma hayatına girmesi,doğurganlığın azalması nedeniyle gelecekte kansere yakalananların sayısında bir artış bekleniyor.
Şu an Avrupa’da 8, Türkiye’de de her 12 kadından 1’inin meme kanserine yakalanma riski var. Ancak Türkiye’de kadınların yaşam standartlarıyla ilgili bir takım önlemler alınmazsa bu risk artabilir ve Avrupa’nın önüne geçebiliriz."
Kadınların meme kanseri riskine karşı alışkanlıklarına dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Yalçın, "Türkiye’de nüfus hızla yaşlanıyor. Yaşlanma meme kanserine yakalanma riskini de beraberinde getiriyor. Bu hastalığa karşı riski azaltmak için beslenme alışkanlıkları ve sporla kadınlarımızı daha sağlıklı yaşlandırmalıyız" diye konuştu.
3 Mayıs 2015 Pazar
Blaschko çizgileri
Blaschko çizgileri oldukça nadir görülür ve ilk olarak 1901’de Alman dermatolojist Alfred Blaschko tarafından sunulan açıklanamaz bir insan anatomisi fenomenidir.
Ne belirli bir hastalık ne de bir hastalağın tahmin edilebilen bir belirtisidir. Blaschko çizgileri insan DNA’sına inşa edilen görülebilen bir desendir. Birçok aktarılan ve elde edilen ten ya da mukoza hastalığı kendilerini, şeritlerinin görsel görünümünü yaratan desenlere göre izah ederler. Şeritlerin nedeninin mosayizimin sonucu olduğu düşünülür ki; sinirsel, kassal ve lenfatik sistemleri karşılamazlar. Onları daha belirli hale getiren şey hastadan, hastaya benzer yakınlıkta uyuşmalaradır, genellikle omurga etrafında V şeklinde göğüs, karın ve yan taraflar etrafında S şeklinde form alır.
Sirenomelia
Deniz kızı sendromu da denen bu hastalıkta çocukların doğuştan bacakları yapışık olarak dünyaya geliyorlar. Görünüş itibarı ile deniz kızına benzediklerinden bu isim veriliyor.
Acne vulgaris
Akne Vulgaris kıl-yağ bezi biriminin kronik inflamatuar hastalığıdır. 12-25 yaş grubunun % 85’inde görülür. Ender olarak sekiz yaş civarında başlayıp, 30 yaştan sonra da devam edebilir. Erkeklerde daha sıktır ve daha ağır klinik seyir görülebilir. Son yıllarda üzerinde en fazla durulan nedenler arasında sebum yapımında artış, anormal folliküler keratinizasyon ve mikrobiyal kolonizasyon sayılabilir. Mikrobiyal kolonizasyondan sorumlu mikroorganizmalar propinibakterium acnes, stafilococcus epidermidis ve pitrosporum oveledir. Akne vulgaris oluşumunda genetik faktörler de suçlanmaktadır. Hastaların çoğu
aile öyküsü verirler ancak özel bir geçiş şekli saptanmamıştır.
Klinik:
Primer yerleşim yeri yüz, sırt, göğüs ve omuzlardır. Gövdedeki lezyonlar orta hatta yoğunlaşır. Herhangi bir lezyon ağırlıklı olabilmekle birlikte genellikle birçok lezyon bir aradadır. Non-inflamatuar lezyonlar komedonlardır. Komedonlar açık veya kapalı olabilir. Açık komedon deriden hafif kabarık, ortasında koyu renkli folliküler keratin ve lipid birikimi olan lezyondur. Kapalı komedonlar ise inflamasyonsuz beyaz renkli papüller şeklinde görülür. Özellikle kapalı komedonlar inflamatuar lezyonların prekürsörleridir. İnflamatuar lezyonlar, çevresinde eritem, inflamasyon bulunan küçük papüllerden püstül ve büyük nodüllere, kistlere kadar değişebilir.
Aktif lezyonlar dışında iyileşmiş lezyonlara ait skarlar da bulunabilir. Akne skarları küçük ağızlı derin deprese skarlardır. Nadiren gövdede hipertrofik skarlar olabilir.
Laboratuar:
Hiperandrojenizmden şüphelenilmiyorsa akne vulgarisli hastada laboratuar tetkiki gerekli değildir. Ancak menstruasyon düzensizliği, hirsutismus, androgenetik alopesi gibi hiperandrojenizm belirtileri varsa hastaların bir dermatologa
ve daha sonra gerekirse bir
endokrinologa başvurmaları gerekebilir.
2 Mayıs 2015 Cumartesi
İçecek tüketirken dikkat!
Uzman Diyetisyen Serkan Tutar, 'Bazı içecekler var ki hem şifalı hem de kilolarla savaşmaya yardımcıdır. Ancak içeceklerin miktarı ve içeriği son derece önemlidir' dedi.
Tutar, konuya ilişkin olarak yaptığı değerlendirmede içecek tüketirken dikkat edilmesi gerektiğini belirterek şunları kaydetti;
Çay: Ülkemizde en fazla tercih edilen içecek olan çay konsantrasyonu arttırmasının yanı sıra gerginliği azaltır. Bağışıklık sistemini güçlendiren çay aynı zamanda cilt sağlığı içinde önemli bir içecektir. Böbreklerin daha iyi çalışmasını sağlayan çay, barsak sisteminde problem yaşayan kişiler içinde iyi bir tercihtir. Çok koyu olmaması ve çok fazla miktarda içilmesi çarpıntı yapabileceği için miktara dikkat edilmelidir. Bir fincan şekersiz çay ortalama 1 kalori civarındadır.
Domates suyu: İçerisinde C ve E vitaminin bulunması nedeni ile iyi bir antioksidandır. Bağışıklık sistemini güçlendiren domates suyunun kansere karşı vücudunuzu koruyucu etkisi vardır. Kalp hastalıklarına karşı vücudu koruyan likopen adı verilen madde domates suyunun içerisinde bulunmaktadır. Ayrıca likopen kısır erkeklerde sperm yoğunluğunu ve kalitesini arttırır. 1 su bardağı domates suyu ortalama 29 kaloridir.
Sade kahve: Siyah ve yeşil çay gibi antioksidan içeren kahvenin kansere karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır. Konsantrasyon problemi olan veya baş ağrısı çeken bireylerinde kahve tüketmesi sonucu bu problemlerinin geçtiği bilinmektedir. Her yiyecek ve içeceğin fazlası zararlı olduğu gibi kahvede de aynı durum söz konusudur. Kalp ritminin bozulmasına ve taşikardiye neden olan fazla miktarda kahve tüketimi ayrıca strese de neden olur. Özellikle kalp rahatsızlığınız var ise bu duruma daha fazla dikkat etmek zorundasınız. Ayrıca günde 4-5 kupa kahve yine tansiyonunuzun yükselmesine neden olduğu bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir. 1 fincan sade kahve 5 kaloridir.
Türk Kahvesi: Türk kahvesi koyu bir kahve olması nedeni ile tüketimine kesinlikle dikkat edilmelidir. Çünkü fazla miktarda içilmesi gün içerisinde sık sık çarpıntı problemi yaşamanıza neden olabilir. Türk kahvesini gün içerisinde en fazla tercih etmeniz gereken yer ise spor yapmadan 30-45 dakika öncedir. Bu şekilde egzersiz anında kalori yakımını da arttırmış olursunuz. 1 fincan türk kahvesi ortalama 1 kaloridir.
Latte: Gün içerisinde sık sık tercih edilen içeceklerden biri olan latte tercih ettiğiniz büyüklüğe göre 100 kalori ile 223 kalori arasında değişmektedir. Özellikle seçim yaparken yağsız süt ile hazırlananları tercih etmeniz daha az kalori almanızı sağlayacaktır. Öğle yemeği ile akşam yemeği arasında ara öğünde tercih edilebilir.
Mocha: 220 kalori ile 430 kalori arasında değişen mochanın kalorisinin yüksek olmasının temel nedeni içerisinde krema bulunmasıdır. Seçiminize göre doymuş yağ oranı da değişmekle birlikte ara öğün alternatifi olarak yüksek bir kaloriye sahiptir. Bu sebeple çok sık tercih edilmemelidir. Ayrıca çikolatalı olanları da bulunan mochada bulunmaktadır. Bu seçimden kesinlikle uzak durmalısınız. Çünkü en büyük boy seçimler ortalama 600 kaloridir. Ki bu tercih bir ana yemek kadar kalorisi vardır.
Elma Suyu: Günümüzde taze sıkılmış, yüzde yüz meyve suyu ve hazır meyve suyu olarak tercih edilen elma suyu potasyum içeriği yüksek olmasının yanı sıra kuvvetli antioksidan özelliği saptanan polifenoller bulunduğunu göstermiştir. Taze sıkılmış elma suyu diğerlerinden kesinlikle daha sağlıklı olmakla birlikte meyve suyunu tercih etmeniz yerine meyvenin kendisini tüketmeniz daha doğru bir seçim olacaktır. Bu şekilde alınan posa ile daha uzun süre tokluk sağlanacak hem de kan şekeri daha dengeli artacaktır. Meyve suyu olarak tercih ediyorsanız uzun vadeli karın bölgesi yağlanmanın kaçınılmaz olduğunu unutmayın.
Enerji içeceği: Enerji içeceklerinin temel maddeleri taurin, kafein ve glukuronolaktondur. Taurin vücutta doğal olarak bulunan bir aminoasittir. Taurinin vücudu zararlı maddelerden ve toksinlerden arındırdığına dair çalışmalarda mevcuttur. Fazla egzersiz veya stresli dönemde enerji içeceği miktarı kişiye özel olarak kullanılabilir. Glukuronolakton da vücutta doğal formda bulunur. Karbonhidrattır ve vücuda enerji verir. Kafein, merkezi sinir sistemine etki ederek beyne giden ve beyinden gelen mesajları hızlandıran bir uyarıcıdır. Bazı enerji içeceklerinin içerisinde bol miktarda şeker olduğu unutulmamalıdır.
Bu nedenle tüketim miktarı ve sıklığına dikkat edilmelidir. Ortalama 100 ml enerji içeceği 45 kaloridir.
Maden Suyu: Eğer yüksek tansiyon probleminiz yok ise en sağlıklı içeceklerden birisidir. Vücutta azalan minerallerin yerine konmasında işe yarar. Kalorisi yoktur. Fakat yaz aylarında günde iki tane, kış aylarında bir tane içilmesi yeterlidir. Daha fazla tüketilmesi vücutta ödem yapabilir.
Meyveli Soda: Son zamanlarda çok sık tercih edilen içeceklerden biri olan meyveli sodanın maden suyu gibi düşünülmesi doğru değildir. Çünkü bir şişesi ortalama 45 kaloriidir. Asitli içeceklerden bir farklı olmaması nedeni ile mümkün olduğunca tüketiminden kaçınılmalıdır. Özellikle tek başına içilmesi yine karın bölgesinin yağlanmasına neden olur."