13 Mayıs 2015 Çarşamba

Demir eksikliği çocuklarda zeka geriliğine neden oluyor.


Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Meryem Albayrak, demir eksikliği anemisinin çocuklarda zekayı geri dönüşümsüz olarak olumsuz etkilediğini söyledi.

Albayrak, yaptığı açıklamada, demir eksikliğine bağlı kansızlığın dünyada ve Türkiye'de sık görülen sağlık sorunlarından biri olduğunu söyledi.

Toplumu demir eksikliğinin olumsuzlukları konusunda bilgilendirmenin önem taşıdığını belirten Albayrak, "Kansızlık, yani anemi pek çok hastalığın bulgusu olabileceği gibi kendisi de kişide özellikle büyümekte olan çocuklarda ciddi problemlere neden olabilir. Demir eksikliği anemisi, çocuklarda zekayı etkilemektedir. Zeka geri dönüşümsüz olarak etkilenmektedir. Yani demir tedavisi versek dahi çocuk o kaybettiği fonksiyonu tekrar kazanamıyor" diye konuştu.

Albayrak, demir eksikliğinin çocuklarda bazı sistem hastalıklarına zemin hazırladığını, sinir sistemiyle ilgili bazı problemlere de yol açtığını ifade ederek, şunları kaydetti:

"Çocuğun öğrenme yetisini azaltıyor. Bazı epileptik durumlara, sara nöbetine, huzursuz bacak sendromu dediğimiz bacakta ağrı ve hareketlilik isteğiyle seyreden duruma yatkınlık artıyor. Bunun dışında bağışıklık sistemini bozarak enfeksiyonlara daha sık neden oluyor. Bu nedenle demir eksikliğinin tanısı ve çözümü büyük önem taşıyor. Kansızlıkta, belirti olarak çocuklarda solukluk, halsizlik, keyifsizlik ve etrafa ilginin azalması gibi bulgular olabileceği gibi aslında hiçbir bulgu da vermeyebilir. Bu durumda çocuklarda beslenme sorunları olduğunda ailelerin doktora başvurmaları doğru olacaktır."

SÜT GÜNDE İKİ BARDAKTAN FAZLA TÜKETİLMEMELİ
Albayrak, sütün faydalı bir içecek olmasına karşın günde iki bardaktan fazla tüketilmesinin özellikle iki yaşın altındaki çocuklarda demir eksikliğine zemin hazırladığına dikkati çekerek, et ve yumurta gibi proteinlerin de yeteri kadar alınması gerektiğini vurguladı.

Halk arasında az miktarda verilen pekmezin demir eksikliğini gidereceği düşüncesinin yaygın olduğunu aktaran Albayrak, pekmezin daha fazla tüketilmesi gerektiğini söyledi.

Albayrak, kansızlığın önlenmesi için Sağlık Bakanlığının "Demir Gibi Türkiye Projesi" ile 4 aydan bir yaşa kadar çocuklara demir desteğinin önerildiğini dile getirerek, "Demirin fazla olduğu kırmızı et, yumurta, ceviz, karaciğer gibi gıda takviyesiyle çocukların besinlerini zenginleştirmek gerekir. Ayrıca çocuklarda çay ve kahve içilmesine de sınırlama getirilmesi gerekir hatta hiç tüketmemeleri gerekiyor. Çay da kahve de demir eksikliğine neden olan iki madde. Ailelerin bu konuda da dikkatli olması gerekiyor. Demir eksikliği, huzursuz bir yaşama neden olur ve çocuklarda demir eksikliği engellenirse ya da giderilirse çocukların daha huzurlu, daha mutlu ve daha akıllı olacağını söyleyebiliriz" diye konuştu.


İnmede ilk 3 saate dikkat!


Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer alan inme (beyin felci) aslında ‘geliyorum’ diyen bir hastalık. Ancak toplumda sık görülmesine rağmen hala yeterli bilincin oluşmadığından dolayı ne koruyucu önlemler alınıyor, ne hastalığın belirtileri fark edilebiliyor.

İnme geçiren bir hastaya müdahalede zamanın çok kritik önem taşıdığı da bilinmediğinden erken müdahale ile kurtarılabilecek hayatlar kaybedilebiliyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yunus Aydın "İlk 3 saat içinde yapılabilecek damar içindeki tıkacı çözen ve dışarı çıkartan yöntemlere hastanın erişimini sağlamak hayati öneme sahiptir" diyor. Prof. Dr. Aydın 10 Mayıs Avrupa İnme Önleme Günü kapsamında önemli uyarılar ve önerilerde bulundu. 


Çoğu kişinin telaffuz etmekten bile çekindiği ve bu korkunun "Felç geçireceğime öleyim daha iyi!" cümlesiyle açığa vurulduğu inme halk arasında felç olarak da isimlendiriliyor. Ancak böylesine çekinilen bir hastalık olmasına rağmen, ne yazık ki hastalığa karşı bilinç hala yok denecek kadar az. Sakat bırakan hastalıklar sıralamasında ilk sırada gelen ve başkasına muhtaç hale getiren inme, hem kişiyi hem de ailesini yıpratıyor, sosyal yaşantısından koparıyor, uzun yıllar yatağa mahkum bırakabiliyor. Hastalığa sağlıksız beslenmeden yüksek tansiyona, hareketsizlikten genetik faktörlere, obeziteden diyabete, kalp hastalıklarından sigara ve alkol kullanımına dek birçok faktör yol açıyor. Genellikle orta ve ileri yaş hastalığı olarak bilinse de çocukluk çağında da görülebilen inme, beynin damarsal nedenlerle bir kısım işlevini kaybetmesi anlamına geliyor. Beyne kan akımını sağlayan damarlardan birinin tıkanmasıyla, beyne giden kan akımının yavaşlaması ya da durması sonucu ortaya çıkıyor. Felç; ani görme kayıpları, baş dönmesi, dengesizlik, hafızada bozukluk olarak kendini gösterirken, öncesinde geçici iskemik atak denilen ve bu belirtilerin kısa süreli ortaya çıkıp düzelmesini takip eden ataklar da olabiliyor. Bu nedenle geçici belirtilerin de dikkate alınarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurulması şart. Acıbadem Fulya Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yunus Aydın, inmede erken müdahalenin hayat kurtardığını belirterek "İlk 3-4 saat içinde yapılabilecek damar içindeki tıkacı çözen ve dışarı çıkartan yöntemlere hastanın erişimini sağlamak hayati öneme sahiptir" diyor.

BELİRTİLERE KARŞI BİLİNÇLİ OLUNMALI
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer alan inmenin belirtilerine karşı bilinçli olunması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yunus Aydın "Tıkanmış damarı açmaya yönelik pıhtıyı eritici ve dışarı alıcı, damar içi girişimler ilk 3 saatte uygulanmak kaydı ile hasarın oluşumuna engel olabilir, erken iyileşmeyi sağlayabilir. Cerrahi ve girişimsel damar içi uygulamalar sonrası geriye kalan hasarlar, iyi bir rehabilitasyon uygulaması ile azaltılıp, aktif yaşama geri dönüş sağlanabilir" diyor. Bu işlem için deneyimli, farklı uzmanların birlikte işbirliği yaptığı, girişimsel inme merkezlerinin gerekli olduğunu belirten Prof. Dr. Aydın "İnsan, yeterli tıbbi donanım, fizik alan ve bunların ahenkli çalışmasını sağlayacak bir eşgüdüm hayat kurtarır. Gelişmiş ülkelerde bu sayılanların içinde bulunduğu, zamana karşı olan bu yarışta hizmeti hastanın ayağına götürebilen, hareketli büyük ambulanslar kullanılmaktadır" diyor. 
SİNİRSEL KAYIPLAR İKİNCİL HASARA BAĞLI
Kafa içi basıncını ani olarak artıran her olayda, erken müdahale hayat kurtarıyor. Beyin içine kanama olduğu anda, kan kitlesi etraftaki beyin dokusunu yırtarak "birincil" denilen hasarı yapıyor, birincil hasarı tedavi etmek mümkün olmuyor. Prof. Dr. Aydın, kan pıhtısının boyutu arttıkça, birincil hasara uğramayan beyin dokusunda, kitle etkisiyle ödem oluştuğunu ve bunun ikincil hasara neden olduğunu belirterek "Hastanın sinirsel kayıpları da genelde bu ikincil hasara bağlıdır. Tedavide hedef ikincil hasarı önlemektir. Bu nedenle erken cerrahi müdahale hayat kurtarır" diyor. 

YANLIŞ ALIŞKANLIKLARI DEĞİŞTİREREK ÖNLEMEK MÜMKÜN

Yaşam tarzında yapılacak bazı değişikliklerle inme riskini düşürmek mümkün. Bunun için mutlaka hareketsizlikten kaçınarak egzersiz yapmak, sigara ve alkolden uzak durmak, bol su içmek, meyve ve sebze tüketmek, yağ ve tuz tüketimini azaltmak, ilaçları doktorun tavsiye ettiği şekilde almak büyük önem taşıyor.


Gülsuyu sivilceleri kurutuyor


Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, sivilcelere karşı gülsuyu önerisinde bulundu.

Ertek, "Yıllar önce keşfedilen gülsuyu cilt için oldukça faydalıdır. Güzel kokusunda faydalanılarak ihtiyaç halinde parfüm değeri verilmiş, aynı zamanda cilt bakımında da kullanılmış." dedi. 

Dermatec Polikliniği Dermatoloji Uzmanı Dr. Ata Nejat Ertek, sivilcelere karşı gülsuyu önerisinde bulunarak şöyle konuştu:

"Cildi nemlendirme ve temizleme özelliğine sahip gül suyunu, buzdolabında saklayıp soğuk soğuk uygularsanız, aynı zamanda yüzünüzün kan dolaşımını da hızlandırmış olursunuz. Böylece gülsuyu ile nemlenen yüzünüz, doğal canlı görünümüne de kavuşur. Özellikle makyaj temizlemek için faydalanabilirsiniz. Gülsuyunda dikkat edeceğiniz en önemli husus yüzde 100 doğal olmasıdır. Gülsuyu her cilt için uygundur. Yağlı cildin nem dengesini sağlar, kuru cildi nemlendirir, akne ve sivilcelerle savaşır. Gülsuyunun cilde diğer bazı faydaları ise şunlardır; ciltteki kızarıklık ve şişkinliği alır, tıkanmış gözenekleri açar, cilde ışıltı-enerji verir, sivilceleri kurutur, cilt kuruluğunu önler gibi. Yağlı cilt görünümünü ortadan kaldırmak için haftada 2 kere Gül suyunu pudra ile karıştırarak maske hazırlayıp yüzünüze uygulayın. Bu maskeyi yine gülsuyu ile temizleyin. Sivilceli ciltler için ise sabah saatlerinde de bir pamuk yardımı ile sivilceli bölgelerinize gül suyunu sürün. Bu işlem sivilceleri kurutacaktır."


12 Mayıs 2015 Salı

Uyku apnesindeki büyük tehlike

Uyku apnesinin bir çok hastalığa neden olmakla birlikte yaşam kalitesini de olumsuz etkilediğini kaydeden Op. Dr. Bahadır Baykal, şu bilgilere yer verdi:

“Özellikle orta ve şiddetli apne varlığında depresyon sık görülen bir belirtidir. Kalp Hastalığından reflüye, cinsel fonksiyon bozukluğundan beyin kanamasına pek çok hastalığa neden olan uyku apnesine bağlı gelişen ölüm oranı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaktadır. Tedavisi yapılmış uyku apneli hastalarının sosyal hayatlarında ve yaşam kalitelerindeki düzelme bizleri bu hastalığı, nedenlerini, sonuçlarını ve tedavisini daha fazla araştırmaya itiyor.

Op.Dr.Bahadır Baykal,”Uykuda nefes kesilmesi olarak tarif edilebilir, solunum ani olarak durur ve bir süre öyle kalır. Sonra büyük bir eforla tekrar nefes alma çabasına girer kişi. Bu durum uykuda o kadar sık tekrarlanır ki; kişinin uykusu sürekli bölündüğünden ertesi gün yorgun kalkar.Öncelikle şunun altını çizelim; iyi bir gece uykusu bir lüks değil, zorunluluktur. Keşke uyku apnesi sadece sıkıntılı bir uyku durumu olsa, ama yapılan araştırmalar, bu hastalığın hayatı tehdit eden bir duruma geldiğini göstermektedir.”diye ifade etti.

Op.Dr.Bahadır Baykal,”Gece nefes alamayan hastada oksijen düzeyi düşerken karbondioksid düzeyi yükselir, beyin adrenalin salgılar ve zamanla tansiyon yükselir, Kalp de bu durumdan etkilenir ve ritm bozukluğu gelişebilir, bir müddet sonra kalp yetersizliği gelişir. Akciğer genişlemesi sonrasında meydana gelen reflü de günlük hayatta sık karşılaştığımız bir sorun. Dengesiz hormon salgılanması beyin kanamasına, damar tıkanıklığına yol açabilir. Felç ve kalp krizi riski artar.”dedi.

Op.Dr.Bahadır Baykal,”Bu kişiler uyku bölünmesi yaşadığından yorgun uyanırlar. Gün içinde buldukları her an uyumak isterler,özellikle iş yerinde ve direksiyon başında uyumamak için mücadele veriyorsanız hemen uyku apnesi ile ilgilenen bir doktora başvurun. Bunun dışında dikkat bozukluğu, unutkanlık ve konsantrasyon güçlüğü başlamıştır. Özellikle orta ve şiddetli apne varlığında depresyon sık görülen bir belirtidir.
Uyku apnesi trafik kazaları riskini iki katına çıkarır.Yaklaşık 28 milyon uyku apneli kişinin olduğu ABD’de bazı eyaletlerde tedavi edilmemiş şiddetli apnesi olan şoförlerin trafiğe çıkmaları yasaklanmış ve bu konuda ağır müeyyideler getirilmiştir.”diye belirtti.

Op.Dr.Bahadır Baykal,”Beklenen ömür süresini dörtte bir oranında kısaltan bir hastalık uyku apnesi. Tedavi edilmeyen şiddetli uyku apnesi hastalarında ise beklenen yaşam süresi 10-15 senedir. Ölüm uyku apnesine bağlı ortaya çıkan komplikasyonlardan dolayı, kalp krizi, beyin kanaması vb. olmaktadır.”diye söyleyerek sözlerine şöyle devam etti:“Kişinin uyku testi sonrasında ortaya çıkan sonuçlarına göre tedaviyi yönlendirmek gerekir. Çok ağır olgularda sadece cihaz (CPAP) verebiliyoruz ama bu cihaza uyum da sandığımız kadar kolay olmuyor. Hasta her gittiği yere cihazı taşımak zorunda kalıyor, özellikle genç çiftlerde cihazla uyuma alışkanlığı cinsel hayatıda etkileyebiliyor. Bir süre sonra çiftler arasında soğukluğa sebep olabiliyor.”dedi.

Op.Dr.Bahadır Baykal son olarak şunları söyledi:“Ayrıntılı muayene yaptığımız hastalarda burun kemiği eğriliği, burun et büyümesi ya da bademciklerin iriliği gibi durumlar varsa cihaz verilecek olsa bile öncelikle bu sorunların halledilmesi gerekir. Özellikle burun kemiği eğriliği cihaz kullanımını zorlaştıran bir nedendir, mutlaka ameliyatla bu sorun giderilmelidir. Bir kısım hastada ise yumuşak damak ve dil köküne yönelik germe-açma cerrahileri ile pasajı genişletmeye çalışıyoruz.”diye ifade etti.


Meme kanseri değil geç kalmak öldürüyor.


Erken evrede teşhis edilen meme kanserinde tam tedavinin mümkün olduğunu dikkat çeken uzmanlardan yeni geliştirilen ilaçlar sayesinde artık kadınların korkulu rüyası olan memenin alınmasına gerek kalmadığı müjdesi geldi. 
     
Meme kanseri bilinçlendirme ayı nedeniyle Gazi Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Benekli, Türkiye Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Varol Çelik, Sağlıkta Umut Vakfı ve Kansere Karşı Elele Federasyonu Üyesi Doç. Dr. Nejat Özgül, Europa Donna Türkiye-Meme Hastalıkları Koalisyon Derneği Başkanı Violet Aroyo basın toplantısı düzenledi. 
     
BELİRTİ VERMEDEN YAKALAMAK GEREK 
     
Meme kanserinde öncelikli hedeflerinin, hastalığın belirti vermeden yakalanması olduğunu, bu durumda yüzde yüz tedavi şansı olduğunu dile getiren Varol Çelik, ``Bu hastalıktan değil, tanıda gecikmeden korkuyoruz`` dedi. 
     
Kanseri daha oluşmadan yakalamak istediklerini belirten Çelik, tarama için yakınması olmayanların başvurmasının büyük önem taşıdığına işaret etti. 
     
Türkiye`deki tedavi imkanlarının dünya standartlarının üzerinde olduğunu, kadınların bu konuda bilinçlendirilmesinin önem taşıdığını anlatan Çelik, şu bilgileri verdi: 
     
``Kendi kendine elle muayene önemli. Bunun yanında mamografi çekilmesinin de hiçbir sakıncası olmadığının bilinmesi lazım. Mamografi çekilirken alınan radyasyon sınır ötesi uçak yolculuğu sırasında alınan ile aynı düzeyde. Tanı konulduktan sonra da hekimin tedaviyle ilgili önerisi mutlaka yerine getirilmeli.`` 
     
Meme kanserinin yüzde 90`ının süt kanallarından, yüzde 10`unun da meme dokusunun kendisinden kaynaklandığını bildiren Çelik, ``Meme kanserli kadınların en büyük korkusu memesinin alınmasıdır. Artık geliştirilen ilaçlar sayesinde çoğu hastada hastalıklı dokunun alınması yeterli oluyor, memenin alınmasına gerek kalmıyor`` diye konuştu. 
     
Kanserin çevre ve uzak organlara sıçramaması halinde tedavi şansının arttığını vurgulayan Çelik, ``Kadınlar ellerine kitle gelmesine rağmen `yakınma yok` diye doktora gitmiyor. Bu nedenle ancak vakaların yüzde 50`sini erken evrede yakalıyoruz`` ifadesini kullandı. 
     
HANGİ EVREDE OLDUĞU ÖNEMLİ 
     
Gazi Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mustafa Benekli de erken evrede yakalanması halinde memenin alınmasına gerek kalmadığını belirterek, ışın tedavisi ve sonrasında koruyucu tedavi uygulandığını, buna tümörün büyüklüğüne göre karar verildiğini bildirdi. 
     
Tümörün lenf bezi ya da koltuk altına yayılıp yayılmadığının tedavi açısından önemine işaret eden Benekli, tarama yöntemleri sayesinde dördüncü evrede yakalanan hasta sayısının giderek azaldığını belirtti. 
     
Benekli, risk grubundakilerle ilgili bilgi verirken genetik yatkınlık, aile öyküsü, erken ve geç doğum, sigara, hareketsiz yaşam ve beslenme gibi faktörlerin riski artırdığına dikkati çekti. 
     
KORKUYORUZ AMA KORUNMAYI BİLMİYORUZ 
     
Sağlıkta Umut Vakfı ve Kansere Karşı Elele Federasyonu Üyesi Doç. Dr. Nejat Özgül ise yapılan araştırmaya göre halkın en çok kanserden korkmasına rağmen buna karşı ne yapması gerektiğini bilmediğini söyledi. 
     
Sigara, obezite ve yaşam süresinin yükselmesinin kanser oranlarında artışa yol açtığını ifade eden Özgül, Sağlık Bakanlığı`nın ücretsiz tarama programıyla meme, kolon ve rahim ağzı kanserinde erken tanının mümkün olduğunu kaydetti. 
    
Bir soru üzerine, meme kanserinin bir ile dört arasında evreleri bulunduğunu belirten Özgül, ``En çok engellenebilir kanserlerle karşılaştığımız zaman üzülüyoruz`` dedi. 
     
16 yıl önce meme kanserini yenen, annesi ve üç teyzesini meme kanserinden kaybeden Violet Aroyo da ailesinde bu hastalık görülenlerin taramalarını ihmal etmemesi önerisinde bulundu.


Hızlı kilo vermenin zararları


Fazla kilolarıyla başı dertte olanların en büyük isteği kısa zamanda kilolarında kurtulmak, incecik bir bedene sahip olmaktır. Hızlı kilo vermek adına izlenen diyet tutumu çok düşük kalorili, ağır egzersizlerin yapıldığı, metabolizmanın alışkın olmadığı eforla karşılaştığı programlara dayanır.Ancak bu agresif kilo verme isteği yanında birçok sağlık sorununu beraberinde getirir. Avusturya Sen Jorj Hastanesi Diyetisyen Sema Mamak hızlı kilo vermenin tehlikeli yanları ile ilgili önemli bilgiler verdi.


UZUN SÜRE AÇLIK VE KAN ŞEKERİNİN DÜŞMESİ

Hızlı kilo vermek için yapılan düşük kalorili diyetler genelde karbonhidrat açısından oldukça fakirdir. Alınan az kalorinin yanında karbonhidrat tüketiminin de çok az olması kan şekeri seviyesinin sürekli düşük seyretmesine eden olur. Bu durum açlık hissinin artmasına hatta zaman zaman dayanılmaz hale gelmesine, asabiyete, halsizlik ve yorgunluğa neden olur. Açlık hali daha da uzarsa konsantrasyon yetersizliği, zihinsel bulanıklık hatta efor gerektiren işler yapılırken bayılmalara neden olabilir.


KAS KAYBI VE BUNA BAĞLI ORGAN FONKSİYONLARINDA BOZUKLUK

Uzun süre düşük kalorili diyete maruz kalan vücut aç kalarak kas kaybetmeye başlar. Beslenmeyle doğrudan ilişkili olan organlarımız karaciğer ve böbrek kas erimesine bağlı olarak fonksiyon kaybetmeye başlar. Kalp kaslarının erimesi ve hatta kemik yoğunluğu uzun süren düşük kalorili diyetler sonucunda oluşabilir. Kemik yoğunluğunun azalması eklem ağrılarına, yorgun uyanmaya neden olurken, kalp kasının erimesi kalp krizlerine kadar varabilir.

METABOLİZMA HIZININ YAVAŞLAMASI

Hızlı kilo vermenin zararlarını günümüzde birçok kişi üzerinde olumsuz olarak görebilmekteyiz. Dünya Sağlık Örgütünün önerilerine göre aylık kilo kaybı 4 kg. ortalamasında olmalıdır. Yaşı genç bireylerde, aktif spor yapan bireylerde ya da erkeklerde aylık kilo kaybı 6kg kadar ulaşması zararlı bir durum teşkil etmemektedir. Ancak bu ortalamalardan daha hızlı kilo vermeye çalışmak kesinlikle yağ dokusundan gerçekleşmeyeceği için ciddi anlamda zararlı ve sağlıksız bir durumdur.

Hızlı kilo kaybı süreci sırasında metabolizma yavaşlar ve su dokusu kaybı yaşandığı için vücut üzerinde birtakım sağlık sorunları oluşur. Ayrıca bunların dışında hızlı kilo vermenin zararları arasında, safra kesesi taşı, sindirim sistemi bozuklukları, dolaşım problemleri, tansiyon dengesizlikleri de şok diyetlerin sonuçlarıdır. Ve hızlı kilo vermenin zararları arasında en büyük riski taşıyan ise kalp krizine sebep olabileceği ihtimalinin yüksek oluşudur. Bu da ani ölümlerle sonuçlanabilmektedir.

VÜCUT SIVI- ELEKTROLİT DENGESİNİN BOZULMASI

Hızlı kilo vermeye başlayan kişiler çok ciddi boyutlarda vücutlarına zarar verirler. Örneğin bu tür kilo kayıplarında yapılan en birinci hata tek yönlü beslenmelerdir. Vücuda ihtiyacı olan ana besinler alınmadığı zaman vücut direnci hızla düşmektedir ve birçok rahatsızlıklar belirmeye başlamaktadır. En dramatik olan vücudun sıvı eloktrolit dengesinin bozulmasıdır.

Kalpte ritim bozuklukları ve yine yukarıda belirtildiği gibi ani kalp ölümleri ortaya çıkmaktadır. Şok durumlarına bağlı tansiyon düşmeleri görülür.
Özellikle sıcak mevsimlerde ve egzersiz yapıldığı durumlar­da susuzluğun giderilmesi dehidratasyonun önlenmesi açısın­dan önemlidir. Özellikle ketojenik çok düşük kalorili diyetlerde ilk birkaç günde görülen hızlı kilo kaybı ve yorgunluğun çoğu zaman nedeni su kaybına bağlı dehidratasyondur. Bu durum­da su içilmeli, su kaybına neden olan alkol ve kafeinden uzak durulmalıdır. Vücut suyunun %2 kaybı bile fizik ve mental du­rumu, ısı düzenlenmesini bozabilir.

HIZLI KİLO VERİRKEN SAÇLARINIZDAN OLMAYIN!

Saç dökülmesi her zaman yaşlanmaya bağlı olarak ortaya çıkan bis sorun değildir. Maalesef hızlı kilo verme arzusuyla yapılan ketojenik yani kronik açlığa sürükleyen diyetler de saç dökülmesine neden olabilir. Şiddetli psikolojik stres, hormonal ve metobolik stres, özellikle yeterli protein ve mineral içermeyen hızlı kilo verdiren diyetler saç dökülmesine neden olur. Özellikle çinko, selenyum, magnezyum gibi minerallerin yeterli alınmaması saç tırnak sağlığını olumsuz etkiler.


HIZLI VERİLEN KİLOLAR HIZLA GERİ DÖNER!

Verilen kiloların yeniden hızla geri dönmesinin nedenini, kiloyu vermek için yapılan diyet tutumunda araştırmak lazım. Hızlı kilo vermek için yapılan ilk girişim karbonhidrat ve proteinden fakir, enerji bakımından yetersiz, vitamin-mineral açısından vücudun ihtiyaçlarını karşılamayacak bir beslenme programını uygulamaktır.


Kilolar bu şekilde verilse bile izlenen bu diyet tutumu uzun süre tolere edilemeyeceği için ve kişi normal beslenme seyrine döneceği için kilolar yeniden hızla gelir. Dolayısıyla uygulanması en mantıklı olan yol; uzman kontrolünde kişinin fizyobiyolojik ihtiyaçlarının düşünüldüğü, kilosunun yaşının, soysal ve ekonomik hayatının hesaplanarak planlandığı, tamamen bireye özel beslenme programıyla kilo vermektir.


Beyin felci

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm nedenleri arasında üçüncü sırada yer alan inme (beyin felci) `geliyorum` diyor. İnme geçiren bir hastaya müdahalede zamanın çok kritik önem taşıdığı bilinmediğinden erken müdahale ile kurtarılabilecek hayatlar kaybedilebiliyor.

İLK SAATLER

 Acıbadem Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yunus Aydın "İlk 3 saat içinde yapılabilecek damar içindeki tıkacı çözen ve dışarı çıkartan yöntemlere hastanın erişimini sağlamak hayati öneme sahiptir" diyor. Prof. Dr. Aydın bu rahatsızlığı ve dikkat edilmesi gerekenleri anlatıyor:

ÇOCUKLARDA GÖRÜLÜYOR 
 Genellikle orta ve ileri yaş hastalığı olarak bilinse de çocukluk çağında da görülebilen inme, beynin damarsal nedenlerle bir kısım işlevini kaybetmesi anlamına geliyor. Beyne kan akımını sağlayan damarlardan birinin tıkanmasıyla, beyne giden kan akımının yavaşlaması ya da durması sonucu ortaya çıkıyor.

BELİRTİLER: 
 Felç; ani görme kayıpları, baş dönmesi, dengesizlik, hafızada bozukluk olarak kendini gösterirken, öncesinde geçici iskemik atak denilen ve bu belirtilerin kısa süreli ortaya çıkıp düzelmesini takip eden ataklar da olabiliyor. Bu nedenle geçici belirtilerin de dikkate alınarak en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalı.

ERKEN MÜDAHALE... 
 Kafa içi basıncını ani olarak artıran her olayda, erken müdahale hayat kurtarıyor. Beyin içine kanama olduğu anda, kan kitlesi etraftaki beyin dokusunu yırtarak `birincil` denilen hasarı yapıyor, birincil hasarı tedavi etmek mümkün olmuyor. Kan pıhtısı boyutu arttıkça, birincil hasara uğramayan beyin dokusunda, kitle etkisiyle ödem oluşturuyor ve bu da ikincil hasara neden oluyor. Bu nedenle erken cerrahi müdahale hayat kurtarır.

 BU ÖNERİLERE DİKKAT
 Yaşam tarzında yapılacak değişikliklerle inme riskini düşürmek mümkün. Bunun için hareketsizlikten kaçınarak egzersiz yapmak, sigara ve alkolden uzak durmak, bol su içmek, meyve-sebze tüketmek, yağ ve tuzu azaltmak, ilaçları doktorun tavsiye ettiği şekilde almak büyük önem taşıyor.